Üniversite Eğitimi Şart mı?

Haber Giriş : 10 Ağustos 2005 10:47, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Türkiye'de bu tek soruyla yurt çapında bir anket yapılsa, kanımca çok büyük biryüzde ile "Evet, şarttır" yanıtı alınacaktır.

Çünkü, ister liselerde okusun ister meslek liselerinde eğitim görsün, her gencin hayalini "üniversiteli olmak" süslemektedir. Meslek liseliler, üniversiteye girişlerine konulan her engeli haksızlık olarak nitelendirmektedirler. Son yazıma da bu görüşü belirten yorumlar gönderdiler.

Peki, neden "üniversitede okumak" bu denli önemli.

Üniversite eğitimi iki büyük önem taşır. Birincisi, kişiliğin olgunlaşması ve temel değerlere dayalı bir dünya görüşü kazandırılması, ikincisi de bir mesleği yapabilecek yetkinliği kazandırması ve bir belge ile (diploma) topluma açıklaması.

Birinci önemli nedenin değerli sayılması düşüncesine ülkemizde pek tanık olmuyoruz ama ikinci neden belki de üniversiteye girişin tek amacı sayılıyor.

Üniversite eğitimi iyi bir mesleğin güvenilir anahtarıdır.

İyi bir meslek, toplumda saygınlık ve iyi para kazanmak demektir.

Böyle düşünülüyor da gerçekten böyle midir?

"İyi bir meslek", toplumun saygın bulduğu meslektir.

"İyipara kazanan meslek" ise iş piyasasının aradığı meslektir.

Bu iki özellik ise her zaman birlikte olmuyor.

Bir "üniversiteprofesörü", toplumun gözünde saygın bir meslek sahibidir..

Ama "üniversite profesörü", özel işler yapmıyorsa hiç de "iyi para kazanmaz".

"Hemşirelik", iş bulma şansı yüksek bir meslektir.

Ama "Hemşirelik mi, doktorluk mu?" derseniz "Elbette doktorluk" yanıtını alırsınız, oysa doktorların iş bulma şansı giderek azalmaktadır.

Meslek lisesinin "elektrik bölümü mezunu" bir genç, piyasada iş yapabildiği halde "elektrik mühendisi" olmayı tercih eder, oysa elektrik mühendislerinin iş bulması daha zor olabilir.

Avrupa Topluluğu, Türkiye'ye "istenen meslekler" olarak teknik eğitimi ve ara meslekleri göstermektedir.

Çünkü, eğer Avrupa Topluluğu'na girip de gençlerimize iş arayacaksak, eğitilmiş işgücüne mutlak gereksinmemiz olacaktır. Orada "Gel oğlum, şu tezgâha geç de tezgâhtar ol" diye çalışma olana-ûı yoktur. Bizim "tezgâhtar" dediğimiz eleman, ora-*oa liseden sonra iki yıl yükseköğrenim görmüş "reyon yö'nef/c/s/"dir. Hem de "et reyonu yöneticisi" ayrı eğitim görür, "sebze reyonu yöneticisi" ayrı eğitim görür.


"Eğitimle kazanılmış bilgi ve beceri", bütün uygar ülkelerde iş bulmanın, çalışmanın, para kazanmanın tek anahtarıdır.

Eğer bunun yerine "aslında hak edilmemiş dip-loma"y\, tavsiye mektubunu, parti desteğini, hem-şeri yakınlığını, ahbap-dost ilişkisini koyarsanız bizdeki başıboş, çapaçul durumu yaşarsınız. Sonra da kimse kendisinin oralara nasıl geldiğine bakmadan herkesten ve her şeyden yakınır durur, dönüp de kendisine bakmak aklına gelmez.

Bizde "etiket saygınlığı" giderek "etiket fetişiz-m/"ne döndüğü için, herkes üniversiteye girmenin peşine düşüyor.

Akla hiç gelmeyen sorular ise şunlar oluyor:

Neden üniversiteye girmek istiyorum?

Gireceğim bölümün sonradan iş bulma olanağı nedir?

"Gireyim de neresi olursa olsun" ne demek?

Üniversite eğitimi, ülkemizde bir "kimlik kazanımı" sorununa dönüşmüştür. Hem de bu kimlik sadece üniversite öğrencisinin "bireysel kimliği" değil, "aile kimliği"di\r.
Aile, "üniversite öğrencisinin ailesi" olma kimliğine terfi etmiştir.

Bu nedenle de üniversite eğitiminin temel amaçları pek önem taşımamaktadır. "Üniversiteyi bitirmiş olma" başlı başına bir amaçtır. Ne kişisel gelişimle olgunlaşma, ne çıkınca iş bulup para kazanma önemlidir.

Kişisel gelişimle olgunlaşma, iş bulup para kazanma; askerlik yapmaya ve evlenme işlemlerine devredilmiştir.

Aile kimliğinin ortak yükümlülükleri nasıl olsa ömür boyunca sürüp gidecektir. Üniversite surununa bir de bu açıdan bakmak gerekmiyor mu?


Erdal ATABEK/Cumhuriyet

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber